Biz insanlar, içerisinde yaşadığımız toplumun bir parçasıyız. Toplumu bizler meydana getiririz ancak toplumdan da etkileniriz. Psikoloji biliminin üç büyük isminden biri olan Alfred Adler, “bireysel psikoloji” adı ile insanların sosyal ve çevresel faktörlerden etkilendiği tezini ortaya atarak psikolojiye farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.

Alfred Adler tarafından geliştirilen bu yaklaşım, insanın hayat ve toplum ile olan ilişkilerini bir bütün olarak ele alıp açıklamaya çalışır. Her ne kadar yaklaşımın adı “bireysel psikoloji” olsa da aslında “sosyal psikoloji”yi de kapsar.

Alfred Adler, psikoloji yolunda başlarda Sigmund Frued’un izinden gitse de zaman içerisinde Freud ile ters düşerek kendi kuramını ortaya attı. Adler’e göre insan davranışlarının temelinde bastırılmış cinsel arzular yatmıyordu. Ayrıca Adler, mutlak determinizme de inanmıyordu. Bu zamanlarda ise Nietzsche’den etkilenerek insan iradesi konusuna yöneldi. Buna ek olaraki psikanaliz genellikle insanın geçmiş deneyimlerine dayanıyordu, ancak Adler, insanın bugünün yönetebilme iradesi üzerinde yoğunlaştı.

Aşağılık Kompleksi ve Üstünlük Kompleksi

Ünlü psikolog, bireysel psikoloji yaklaşımı ile bizlere iki önemli kavram kazanırdı: aşağılık kompleksi ve üstünlük kompleksi. Adler’in yaklaşımına göre bireyin içerisindeki itici gücün kaynağı iradeydi. İrade bir nedenle engellendiği zaman kişide aşağılık kompleksi baş gösteriyordu. Bu neden ise çevresel faktörlerden kaynaklanıyordu. Çünkü insan sosyal bir varlıktı ve toplumdan ağır etkilere maruz kalabiliyordu. Bu durum ise kişide yetersizlik hissine sebep olarak aşağılık kompleksi yaratıyordu. Kişi, bu yetersizlik hissi ile başa çıkabilmek için bu kez üstünlük kompleksi geliştiriyordu. Bu durum ise kişinin orantısız bir şekilde kendini fazla duyması, kendini diğerlerinden daha yüksek algılamasıdır. Neticede aşağılık kompleksi ortaya çıktığında Alfred Adler’e göre iki yol vardır: Kişi ya potansiyelini geliştirerek kendi eksikliğini giderecektir ya da üstünlük kompleksi geliştirerek tuzağa düşecektir. İkinci durum aslında nevroz, sinizm, kayıtsızlık, depresyon gibi durumları da tetiklemektedir. Adler’in ortaya koyduğu bu psikolojik analiz, alanda adeta çığır açmıştır.

Adler, ortaya attığı bir başka kavram olan dengeleme ile de aşağılık – üstünlük kompleksi kavramlarını temellendirmiştir. Yapısal patolojiye dayanan dengelemede Adler, kişinin organik bir yetersizliğini telafi edebilme gücü olduğunu söylemektedir. Bu dengeleme kişinin zihninde başlamaktadır. Örneğin göz rahatsızlıkları olan insanlar daha iyi okuyuculardır. Çünkü bu eksiklerini telafi etme, üstüne gitme çabası içerisindedirler. Ancak kişi bu eksikliğini yetersizlik hissi ile besler ve üstünlük kompleksine dönüştürürse, çeşitli kişilik bozuklukları ortaya çıkabilir.