Cinsellik kavramı özellikle muhafazakar toplumlarda konuşulmaktan kaçınılan, halının altına gizlenen, konuşulduğunda insanları sanki bir suç işlemiş gibi bir duyguya sürükleyen yasak konulardan biridir. Peki bu konuşmaktan kaçınılan konunun konuşulmamasının bedeli neler olabilmektedir veya muhafazakar toplumlar için çok kutsal olan evlilik müessesesine bu durum ne gibi darbeler vurmaktadır.

Evlilikte ve ilişkilerde cinsellik çok büyük bir önem arz etmektedir. Çiftlerin toplum baskılarından dolayı dillendiremediği hatta belki kendilerine dahi söyleyemedikleri cinsel konulardaki uyumsuzlukları veya sorunları evlilikleri şiddetli bir şekilde tehdit etmektedir fakat bunun bir sorun olduğunu bile söyleyebilmek insanlar için çok zor olabiliyor. Cinsellik insanların en temel ihtiyaçlarından biridir. Cinselliğin doğru ve sağlıklı yaşanması kaliteli bir hayat demektir. Evli bir çiftin cinselliği, doyum düzeyi yüksek bir şekilde sağlıklı yaşayamaması farklı problemlere kapı açar ve kördüğüm olmuşçasına ilişkiyi sabote eder. Cinselliğin ne olduğunun bilinmemesi, doğru cinsellik konusunda insanların bilinçli olmaması, tabular, toplum baskısı ve çocukluktaki ebeveyn tutumları yetişkinlikte cinsel sorunları kaçınılmaz hale getirmektedir. Evli olmanın dahi toplum baskılarını, tabularını kıramadığı aşikardır. Evli bir çift özgürce hissederek hissettirerek cinselliklerini yaşayamamakta ve bunun eksikliğini hissetme cesaretini bile bazen gösterememektedir. Cinsellikte sorunlar yaşanmasının temel sebeplerinden biri karşılıklı etkileşimin cinsellikte yakalanamaması, kadın ve erkeğin yanlış inanç ve tutumlarının cinselliği bir görev anlayışıyla yaşanmaya mecbur kılmasıdır.

Kadınlar,  muhafazakar toplumlarda ne acıdır ki, kendilerini ve cinselliklerini keşfediş sürecini belki de ömürleri boyunca tamamlayamamaktadır. Kadınlara dayatılan roller kadınlığı belli başlı şeylerden ibaret kılmakta, cinsiyetçi atmosferi beslemektedir. İyi yemek yapan, ev işlerini yapan, anne olmuş evli bir kadın için yapması gereken her şey yapılmış olunması gereken her şeydir. Oysaki kadınlık ne bu rollere sıkıştırılmış bir şeydir ne de sadece bu rollerle çok ilgisi vardır. Kadın olmak; hissetiğinle, duygularınla, kararlarınla, doğanla bir bütünü keşfedebilmektir ki maalesef belli toplumlarda bunları keşfedebilmek büyük bir savaş ve mücadele gerektirir. Kendi doğasını bilen bunu yaşayabilen ve bunun farkında olan bir kadın duygularını, düşüncelerini, kararlarını yani hayata dair her şeyini tanır ve ne istediğini çok iyi bilir. Toplumun ona dayattıklarını kabul etmeme cesaretini gösterebilir. Kendi hayatını yaşayabilir. Böyle bir kadın evlenmeyi seçtiğinde bunun sadece kendisiyle ilgili olduğunu bilecektir. Cinselliği de o şekilde özgürce yaşayacaktır. Kadınların evlendiklerinde cinsellik konusunda sorun yaşamalarının en temel sebebi kafalarında hala tabuları yaşamalarıdır. Beyinler özgür kalmadıkça bedenler de özgür kalamaz. Bir kadın sevişirken nelerden hoşlandığını keşfedebilmeli, bedenini tanıyabilmeli, hangi pozisyonlardan hoşlandığını, neresine dokunulmasından daha çok haz aldığını, sıkıntı hissetmeden sevişirken ya da partneriyle konuşurken dile getirebilmeli ve bundan çekinmemelidir. Aynı şekilde beraber olduğu erkeği tanımaktan korkmamalı onun nelerden hoşlandığını korkmadan keşfedebilmeli ve ona haz vermekten kaçınmamalı aksine bundan zevk alabilmelidir. Toplumumuzda erkekler de çoğunlukla kadınların cinselliklerini özgürce yaşamasını engelleyecek bir yaklaşıma sahiptir. Erkeklerin bu tutumu; mevcut cinsiyetçi atmosferi beslemekte ve cinselliğin çiftler arasında özgürce yaşanmasına engel olmaktadır. Bir kadının cinsellikten zevk almasının, sevişirken talepkar olmasının ve ne istediğini bilerek cinselliği yaşamasının kötü bir şey olarak algılanması cinsel sorunların oluşmasında en büyük rolü üstlenmektedir. Bu noktada cinsel fonksiyon bozuklukları baş gösterir ve gerçek ve doğru bir cinsellik bu atmosferde asla ortaya çıkamaz. Cinselliğin sağlıklı yaşanabilmesi ve cinsel sorunların giderebilmesi açısından cinsel terapilerin önemi çok büyüktür.

 Evliliklerin özellikle karar aşamasında iki insana özel ve ait olabilmesi, özellikle  bir seçimi; kendini,zaaflarını ,duygularını , isteklerini tanıyarak yapabilmek, salt normlardan arınmış şekilde yaşayabilmek ya da en azından bunun için çabalamak evliliği çok daha kutsal kılacaktır. Cinsellik de bu evliliklerde çok daha sorunsuz ve sağlıklı yaşanacaktır. Bir çift cinsel doğasını sevgiyle duygularıyla harmanlayarak yaşayabilecek özgürce birbirine dokunabilecek, hazlarını utanmadan yaşayabilecek ve yaşatabilecektir. Bunun böyle yaşanabilmesi evlilikleri de daha uzun ömürlü kılacaktır.