“Bay A. yaklaşık 2 aydan beri kendini iyi hissetmemektedir. Giderek artan mutsuzluğu yüzünden artık bir şey yapmak istememekte ve zamanının çoğunu yatakta yarı uyuklar halde geçirmektedir. İştahsızlığı yüzünden son iki ayda sekiz kilo vermişti. Onu arayan arkadaşlarının telefonlarına cevap vermekten kaçınmakta ve çok önemli bir durum olmadığı takdirde evden, daha doğrusu yataktan dışarı çıkmamaktadır. Bay A. derin mutsuzluk ve keder yaşadığı günlerden bir gün, aniden artık bu durumda olmak istemediğine, bu “ızdırap” diye nitelediği halinden kurtulmak istediğine karar verir. Ama tam bu kararı verdiği anda, bir diğer soru aklını kurcalamaya başlayacaktır: Psikiyatra mı yoksa psikologa mı gitmeliyim?”

Her ne kadar yukarıda kısaca öyküsü verilmiş Bay A. bu yazının amacı için hayali olarak yaratılmış bir karakter olsa bile, Bay A.’nın içine düştüğü ikilem aslında bugün psikolojik yardım arayan çoğu insanın bu kararı verdikleri anda akıllarında yeşeren sorulardan birisidir. Kuşkusuz bu yazının amacı da bu ikilemin içine düşmüş insanların sorularına cevap bulmalarına, en azından genel olarak psikiyatr ve psikolog arasındaki farklar hakkında bilgi verilerek, vesile olmaktır.

Psikiyatr ve psikolog arasındaki farkın anlaşılmasında ilk olarak iki meslek grubunda olan kişilerin geçtikleri eğitim süreçlerinin açıklanması uygun olacaktır. Öncelikle psikiyatrlar, üniversite düzeyinde 6 senelik tıp eğitiminden geçerler. Daha sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) girerek uzmanlık yapacakları alanı belirler. 4 senelik uzmanlık eğitimlerini bitirdiklerinde ise “uzman doktor” titrini almaya hak kazanırlar. Uzmanlıklarını psikiyatri alanında yapan doktorlar ise psikiyatri uzmanı olarak mesleklerini icra etmeye başlarlar. Psikologlar ise, üniversite düzeyinde 4 senelik psikoloji eğitimlerini tamamladıklarında bu unvanı almaya hak kazanırlar. Daha sonra uzmanlaşmak istedikleri alanı belirleyerek yüksek lisans ardından da akademik alanda yoğunlaşmak isteyenler doktora eğitiminden geçerler. Yüksek lisans eğitimi almış psikologlar “uzman” titrini almaya hak kazanırken, doktora eğitiminden geçmiş psikologlar ise “doktor” unvanını alırlar. Bu noktada önemli bir ayrım yapmakta fayda vardır. Doktora eğitimini tamamlayarak “doktor” unvanını alan psikologların unvanlarıyla tıp eğitimi almış olan doktorların unvanları aynı anlama gelmemektedir. Yazının amacından uzaklaşmamak için bu konuya yoğunlaşamayacaktır. Bir diğer önemli nokta ise psikoloji eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans düzeyinde eğitim alan psikologların uzmanlıklarının psikolojinin farklı alanlarında olabileceğidir. Gelişim psikolojisi, sosyal psikoloji, endüstriyel psikoloji ve klinik psikoloji bu alanlardan bazılarıdır.

Yazının başında Bay A.’nın ikilemde kaldığı noktaya dönecek olursak, yeniden değerlendirildiğine aslında Bay A.’nın psikiyatra mı yoksa uzman klinik psikologa mı gitmesi uygun olacaktır? Uzman klinik psikolog olarak düzeltmekte fayda vardır çünkü 4 senelik psikoloji eğitimini tamamlayıp psikolog olan kişilerin uzmanlıkları olmadığından Bay A.’yı değerlendirecek yeterlilikleri, doğal olarak, olmayacaktır. Veya yüksek lisansta eğitimlerini klinik psikoloji alanı haricinde yapanların da benzer olarak yeterli donanımları olamayacaktır. Uzman klinik psikolog ile psikiyatr arasındaki eğitim sürecinden sonra en önemli farklılık ise yardım için başvuran bireylere yaklaşımlarıdır. Psikiyatrlar genel olarak medikal tedavi yaklaşımını kullanırlar. Yani kendilerine başvuran bireyi değerlendirirler, tanısı koyarlar ve uygun medikal (ilaç) tedaviye karar verirler.

Bu meslek alanında bulunan doktorlardan bazıları ise uygun psikoterapi eğitimlerini alarak psikoterapi de uygulamaktadırlar. Bir diğer yandan uzman klinik psikologlar ise psikoterapi veya psikolojik danışmanlık yaklaşımını kullanırlar. Her ne kadar psikiyatri ve psikoloji ayrı meslek dalları olsalar bile, bu iki meslek grubu aslında kol kola, iletişim içinde çalışmaktadırlar. Bugün psikolojik rahatsızlıkların tedavileri ile ilgili yapılan araştırmalarda bazı rahatsızlıklarda medikal tedavi ve psikoterapi birlikte uygulandığında etkili olduğu bulunmuştur.

Bu noktadan hareketle Bay A. öncelikle psikiyatra da gitse veya uzman klinik psikologa da gitse sonuç aynı olacaktır. Psikiyatra gittiğinde psikiyatr kendisini değerlendirecek, tanısı koyacak, eğer gerekli görürse ilaç tedavisi düzenleyecektir. Psikiyatr uygun gördüğü takdirde Bay A.’yı psikoterapi veya psikolojik danışmanlık için uzman klinik psikologa yönlendirecek veya Bay A.’nın psikoterapisini kendisi uygulayacaktır. Bir diğer yandan Bay A. öncelikle uzman klinik psikologa başvurursa, klinik psikolog Bay A. ile yapacağı ilk görüşmeden sonra, kendisinin sorununu değerlendirecek, yüksek lisans eğitiminde kendisine verilen bilgiler ışığında Bay A.’nın sorununa bilimsel olarak en etkili yaklaşımı (medikal tedavi, psikoterapi veya ikisi birlikte) bileceğinden dolayı, Bay A.’ya gerekli yönlendirmeyi yapacaktır. Burada yönlendirmeden ifade edilmek istenen psikiyatra yönlendirmektir. Bay A.’nın sorununun üstesinden gelme sürecinde psikiyatr ve klinik psikolog iletişim içinde olacaklarından dolayı Bay A. sorununu aşmak için yeterli desteği almış olacaktır.

Kuşkusuz bu yazıda verilmek istenen bilgiler detaylı olmaktan ziyade genel olarak nitelendirilebilir. Bireyler psikolojik sorunları için çözüm arayışına girdiklerinde aslında en önemli olan adım ilk adımdır, yani başvurma süreci. Bu süreçte yaşanan Bay A.’nınkisine benzer bir ikilem ise kişilerin yardım almalarını geciktirmektedir ki bu durum da bireyin çekeceği sıkıntının sürmesi anlamına gelmektedir. Verilen bilgiler genel bir nitelik taşımasına rağmen okuyucunun aklındaki soru işaretine kısmi de olsa açıklık getirmeye vesile olduysa yazının amacına ulaştığı düşünmek yerinde olacaktır.